10507,11%0,46
36,44% 0,20
39,46% 0,59
3411,05% 0,19
5552,18% 0,35
Ömer Çelik: Suriye'de mezhep provokasyonu var
Yusuf YILDIZ- Eser PAZARBAŞI/ ADANA, (DHA)- AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Lazkiye'deki terörist saldırıların arkasındakileri biliyoruz. Suriye'de mezhep provokasyonu var" dedi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Adana İl Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriye'de Lazkiye ve Tartus merkezli gerçekleşen olayları yakından takip ettiklerini belirten Çelik, "En uzun sınırımızın olduğu kardeş Suriye'deki olaylarda bütün bu gelişmelerin istiklal içerisinde güçlü bir Suriye'nin ortaya çıkması sürecine dönük olarak değerlendiriyoruz. Biliyorsunuz Suriye'de Esad rejiminin başlattığı katliamlarla ortaya çıkan tabloya Cumhurbaşkanımız ilkeler temelinde Suriye'nin güvenlik ve istikrarı temelinde bir yaklaşımla ve Suriye halkının tamamına sahip çıkan bir yaklaşımla yaklaşmış ve Baas rejiminin katliamlarının uluslararası topluma daha çok duyurulması konusunda en kararlı, en yüksek ses Türkiye'de Cumhurbaşkanımızdan gelmişti. Baas rejiminin, Esad rejiminin yıkılmasından sonra Suriye'nin güvenlik ve istikrarı konusunda en hassas ülkenin Türkiye olduğunu, Cumhurbaşkanımızın mesajlarının bu çerçevede uluslararası toplumla paylaşıldığını hepimiz biliyoruz. Bu çerçevede Lazkiye'de son olarak ortaya çıkan ve Suriye güvenlik güçlerine dönük saldırının Suriye'nin birliğine dönük bir terörist saldırı olduğunu değerlendiriyoruz. Başından beri Suriye'nin milli birliğini, toprak bütünlüğünü savunuyoruz ve burada bizim en önemli şiarımız 'Suriye tüm Suriyelilerindir' şiarıdır. Bu çerçevede herhangi bir odağın, herhangi bir devletin vekil güçleri vasıtasıyla Suriye'yi herhangi bir uydu devlet haline getirmeye çalışmasını ya da istikrarsızlaştırmak yönündeki faaliyetlerini topyekun reddediyoruz. Burada iki tane hassasiyetimiz temeldir. Suriye'nin toprak bütünlüğünü sonuna kadar savunuyoruz ve Suriye'nin milli birliğini sonuna kadar savunuyoruz” dedi.
'AZINLIKLARIN HAKLARI KORUNMALI'
Ömer Çelik, 61 yıldır süren Kanlı Baas rejiminin sona ermesinden sonra birkaç ayda çözülmesinin tabi ki mümkün olmadığına dikkat çekerek, "Ama hukuka bağlılık temelinde tüm Suriye halkını kucaklayacak temelde bir tablonun ortaya çıkması son derece önemlidir. Burada kritik noktalardan bir tanesi başından beri Cumhurbaşkanımızın vurguladığı üzere kapsayıcı bir yönetimin ortaya çıkmasıdır. Kapsayıcı yönetimden kastımız da Suriye halkının tamamının temsil edildiği bir yönetimdir. Suriye halkı özgür bir hayat istiyor, normal bir hayat istiyor, medeni bir hayat istiyor ve burada uluslararası toplumun, Suriye yönetiminin, Suriye halkının yanında olması gerekir. Suriye'de uydu devlet isteyenlerin ya da Suriye'de bir takım vekil güçler vasıtasıyla orayı istikrarsızlaştırmak isteyenlerin esasında çökmüş bir devlet yapısının ortaya çıkmasını arzu ettiğini biliyoruz. Bunun için de maalesef mezhep provokasyonları ve etnik provokasyonların bir takım odaklar tarafından, bir takım vekil güçler vasıtasıyla kullanılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Dolayısıyla bizim burada 'Suriye Suriyelilerindir' derken Arap, Kürt, Türkmen, Alevi, Sünni, Dürzi, Şii, Nusayri, bütün hepsini kapsayacak şekilde, azınlıkların da asla dışlanmadığı, onların da haklarının korunduğu bir temelde, tüm grupların güven içerisinde olduğu bir yapının ortaya çıkması gerektiğini söylüyoruz. Cumhurbaşkanımız diplomasi trafiği söz konusu olduğunda Suriye ile ilgili olarak ya da Suriye konusu gündeme geldiğinde bütün bu konudaki hassasiyetlerini, tüm grupların haklarının korunması gerektiğini, hangi dine ait olursa olsun dini mekanların korunması gerektiğini, azınlıklara dönük herhangi bir haksızlık yapılmaması gerektiğini ve kadın hakları konusunda, kadınların temsiliyeti konusundaki hassasiyetlerini sürekli olarak vurgulamıştır” diye konuştu.
'ESAD REJİMİNİ DİRİLTMEK ÜZERE KULLANILAN GÜÇLER'
Yaşanan son olaylarda can kayıpları yaşandığını hatırlatan Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Bu son olaylar temelinde birtakım provokasyonlar ortaya çıktı ve birtakım sivil kayıplar maalesef yaşandı. Bunun bizim ülkemizin içerisine dönük olarak da bir mezhepçi kışkırtma olarak yansıtılmaya çalışıldığını görüyoruz. Lazkiye ve Tartus merkezli olayları ilk duyduğumuzda arkadaşlarımızla toplantı halindeydik ve yaklaşık 30 saniye içerisinde, Suriye yönetimine karşı, Suriye hükümetine karşı bu terörist saldırıyı gerçekleştiren grubun adını duyduğumuzda, başındaki kişiyi öğrendiğimizde, bunun arkasındaki odağın ne olabileceğini, nasıl bir ilişki ağının içerisinden bu terörist eylemi gerçekleştirebileceğini hemen tespit ettik. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti kurumları sahadaki her gelişmeye hakimdir. Kimin kim olduğunu yakından bilmektedir. Bu Lazkiye-Tartus merkezli olarak ortaya çıkan bu saldırı dalgası esasında Esad rejiminin kalıntısı olan, Esad rejiminin artığı olan ve Esad rejimini diriltmek üzere birileri tarafından kullanılan birtakım güçlerdir. Lazkiye'deki terörist saldırıların arkasındakileri biliyoruz. Suriye'de mezhep provokasyonu var. Şimdi burada esas olan, bazı açıklamalarda ve sosyal medyada kullanılan dilin son derece özenli olmasıdır. Örneğin bu terörist saldırıyı gerçekleştirenler olarak bir dil kullanılırken 'Bu bir Nusayri isyanıdır' gibisinden bir dilin kullanılması son derece yanlıştır. Biz burada Arap, Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Şii, Nusayri, Dürzi bütün grupların hiçbir şekilde terörle yan yana alınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü doğru dil aynı zamanda doğru yaklaşımın tezahürüdür. Esad rejimi katliamları hiçbir şekilde Nusayrilere mal edilemez. Sivil insanlar suçlanamaz. DEAŞ'ın katliamları aynı şekilde Sünnilerle ve Araplara mal edilemez. Sivil insanlar suçlanamaz. YPG terör örgütünün katliamları Kürtlere mal edilemez. Hiçbir şekilde sivil insanlar, bu terör eylemlerine karışmamış insanlar bu çerçevede bir suçlamayla karşı karşıya kalamaz. Örneğin 'Nusayri terörist, Sünni terörist' ifadesi yanlıştır. 'Türkmen, Arap, Kürt terörist' ifadesi yanlıştır. Terörist, teröristtir. Bunun mezhebi, meşrebi, herhangi bir şekilde dini etiketi olmaz. Yıllardır batıya anlatmaya çalışıyoruz. Cumhurbaşkanımızın bütün yurt dışı temaslarında, liderlerle yaptığı görüşmelerde en çok vurguladığı konulardan bir tanesi 'İslami terör' ya da 'İslamcı terör' ifadelerinin ne kadar yanlış olduğu ve kullanılmaması gerektiğidir. Cumhurbaşkanımız Batılı liderlere özellikle şunu söylemektedir; örneğin, Yeni Zelanda'da saldırı gerçekleştiğinde bir Hristiyan kökenli birisi bu saldırıyı yaptığında 'Hristiyan terörü' demiyoruz."
'İSRAİL'DEN YARDIM TALEBİ NET BİR PROVOKASYONDUR
Bu süreçte bazı provokasyonlar yapıldığını kaydeden Çelik şöyle konuştu:
"Hatta bazıları daha ileri giderek maalesef ülkemizde de bir kişi tarafından böyle bir provokasyon gerçekleştirildi. Netanyahu'ya sığınma talebinde, İsrail'den sığınma talebinde bulunacaklarını ya da İsrail'den yardım talebinde bulunacaklarını söylüyorlar. Bir kere bunların hepsi net bir provokasyondur. Başka bir takım siyasi aleti ve aracı olmaktan öte bir anlam taşımaz. Bir takım bu çağrıların arkasında hesaplar olduğunu görüyoruz. Bunları yakın bir şekilde takip ediyoruz. Bütün bu çağrılar hem buraya uluslararası müdahale çağrısı. Esasında bu terör eylemini gerçekleştirenlerin arzu ettiği hedefe hizmet etmektedir. Bu terör eylemini gerçekleştirenler Suriye'nin birliği, dirliği 'Suriye Suriyelilerdendir' ilkesi çerçevesi oluşmasın. Burada birtakım müdahaleler olsun diye bunu yapmaya çalışıyorlar. Bu, Esad rejiminden kalmış grupların yapmaya çalıştığı şey esasında İsrail'in buraya müdahalesini sağlamaya çalışmak ya da uluslararası bir müdahaleye kapı açmak. O sebeple açık ve net bir şekilde söylüyoruz. Kim hangi grubun korunması için olursa olsun, Suriye'de İsrail'in müdahalesini istiyorsa, uluslararası müdahale istiyorsa bu büyük bir provokasyon peşindedir ve başka projelerin taşeronu durumundadır. Birisi Kürtlerin korunması için İsrail'i yardıma çağırıyorsa o kişi Kürt düşmanıdır. Birisi Alevilerin korunması için İsrail'i yardıma çağıracağını ifade ediyorsa o kişi Alevi düşmanıdır. Bu aynı zamanda Sünni düşmanlığıdır, Şii düşmanlığıdır, Nusayri düşmanlığıdır, Türk'e, Kürt'e, Arap'a, hepsine dönük bir düşmanlıktadır. Teröristin kimliği değil, önemli olan onun gerçekleştirmeye çalıştığı terör eylemidir. Bu teröristin kimliği A mezhebi olabilir ya da bir başka bir B etnik grubu olabilir. Ama bu oradaki bütün etnik gruplara, oradaki bütün mezhep gruplarına düşmanlık eden bir provokasyon peşindedir dolayısıyla bu hassasiyetle yaklaşmak gerekir. Burada net bir şekilde Türkiye'nin içindeki kışkırtmalara da hiçbir şekilde müsaade etmeyeceğimizden ve bunlara karşı hukuk içerisinde ve siyasetin imkanları içerisinde tavizsiz davranacağımızı bir kere daha ifade ediyoruz. Hiç kimse Türk'le Kürt'ün kardeşliğinin arasına, hiç kimse Sünni ile Alevi'nin kardeşliğinin arasına nifak sokma gibisinden bir mücadelede bulunamaz, buna hiçbir şekilde müsaade etmeyiz. Son günlerde özellikle sosyal medya başta olmak üzere ve daha sonra da bazı muhalefet partilerinin özensiz dilleriyle oradaki eylemleri, birtakım gelişmeleri okurken ortaya çıkan mezhepçi etiketlemelerin ve etnik etiketlemelerin son derece yanlış olduğunu, bölgemize dönük hiçbir şekilde iyi niyet taşımayan birtakım projelere hizmet etmek olduğunu ifade ediyoruz.” (DHA)
FOTOĞRAFLI